Vita Gazette

Le notizie dall’Italia.

20201010_205923

Benim Hikayem Senin Hikayen!

Hepinize Merhaba! Ben, Vita Gazette yazarlarından Prenses Vanessa. Bu ilk yazımda sizlere binlerce yıl öncesine kadar uzanan ortak tarihimizi, yoldaşlığımızı ve acılarımızı anlatıyorum. Aynı acıların yeniden yaşanmaması, mutluluğumuzun çoğalması için lütfen okur musunuz?

Merhabalar! Beni tanımıyorsunuz ama sizlerle ortak tarihimiz binlerce yıl öncesine kadar gidiyor. Antik dönemde başlayan dostluğumuz ortaçağ cehaletinin karanlık gölgeleri dışında bozulmadan devam etti. Kedi katliamlarının acısını ise doğa acı bir şekilde aldı. Kara Veba sopasını kullanarak Avrupa nüfusunun üçte birini üzücü bir şekilde yok etti. Sonrasında Rönesans’la gelen aydınlık dönemde değerimiz yeniden keşfedildi. Evlerin baş köşelerine oturduk. Güzellik ve zerafetin sembolü olarak sanat eserlerinde yer almaya başladık.

Çok çok eskiden sizler tarımla uğraşmaya başlayınca Mezopotomya’da Felis catus olarak da adlandırılan yabani atalarımız da tahıl stoklarınıza dadanan fare ve böcek gibi haşeratlarla mücadeleye girişmiş. Yani sizinle olan yoldaşlığımız ve dostluğumuz tarımla birlikte başlamış. Sizler bize sevgiyle doldurduğunuz yiyeceklerden veriyordunuz. Bizler de size sevginizle güçlenen avcılık yeteneğimizi sunuyorduk.

Antik Mısır medeniyeti döneminde birlikteliğimizin altın çağını yaşadık.  Eski Krallığın V. Hanedanına ait bir mezarda MÖ 2600 civarında resmedilen tasmalı büyük dedem, artık saraylarda ağırlanmaya başladığımızın  göstergesidir. Devletin sadece bizimle yani Miu adını verdikleri kedilerle ilgilenen bir bölümü bile vardı. Burada çalışan memurlar, ülke dışına çıkarılan kedileri bulup, geri getirmekle görevliydi. Mısırlılar zamanla bizleri kutsal canlılar olarak kabul ettiler. Öyle ki bu tutkuları bize tapınmaya kadar vardı. Kötü ruhlar ve hastalıkların koruyucusu, neşenin ve dansın tanrıçası olarak bilinen Kedi başlı Tanrıça Bast‘a tapınmaya başladıktan sonra onun için bir tapınak bile inşa ettiler. Kedileri öldürenlere ölüm cezası verdiler. Bizleri yanlışlıkla öldürenlere bile aynı ceza uygulandı.  Sonra ‘kutsal canlılar’ olarak bizi mumyalamaya da başladılar. Sadece İngiliz Tarih Müzesi’nde M.Ö. 600 – 200 yılları arasında yapıldığı keşfedilen 192 adet mumyalanmış kedi vardır. Biz öldükten sonra evlerde yaslar tutuyor, bize saygıdan kaşlarını kazıyorlardı. Kaşları yeniden uzadığında yas dönemini bitiriyorlardı. Mısır’ın herhangi bir yerinde mumyalanmış atalarımız, kimi zaman sahipleriyle beraber ya da onların yanına gömülü olarak bulundu. Mumyaların üzerindeki kimliklerine ilişkin mühürler bunu kanıtlamaktadır. Diğer yandan bizi sonsuzluğun bir sembolü yani ölümsüz olarak kabul ediyorlardı. Mısırlı rahipler uyurken kuyruklarımızın başımıza dokunması nedeniyle bu inanışı yayıyorlardı. Mısır’da bir kadının ne kadar güzel olduğunu vurgulamak için kullanılan cümle “kedi kadar güzel”miş. Cinsellik ve doğurganlıkla kedileri bağdaştıran Mısırlı kadınlar bizlere benzemeye gayret etmişler. Daha sonra bu yeteneklerimize ölüleri koruma, yağmurlar yağdırma, çocukları iyileştirme, annelik ve aşk’ı da eklemişler.

Mısırlılar bize olan aşkından şehirlerini bile teslim etmişlerdir.  Mısırlıların bizlere olan sevgisini bilen Pers İmparatoru II. Kambises, Mısır’e fethetmek için Pelusium Savaşı’nda (MÖ 525) kedileri kullanmıştır. Pers askerleri hayvanların arkasından, üzerine kedileri resmettikleri kalkanlarıyla beraber hücum ederken, kollarının arasında kedileri tutmuşlardır. Bizlere zarar vermekten ve idam cezası almaktan çekinen Mısırlılar, düşman kalkanlarında gördükleri kedi resimleriyle ne yapacaklarını bilememiş ve Mısır’ı Perslerin ellerine bırakmışlardır.

Bizler Japon, Hint kültürlerinde olduğu gibi Roma’da da çok saygı görmüşüz.  Kediler ilk kez M.Ö 5. yüzyılda Yunanlılar ve Romalılar tarafından evcil hayvan olarak görülmüş. Pompei harabelerinde bulunan mozaikler lüks konutlarda baş köşeyi kaptığımızın kanıtıdır. Eski Yunanda ise madeni paraları süsleyecek kadar kıymetli olmuşuz. MS 1. yüzyılda, elinde kedi tutan küçük bir kızın mezar taşı, Roma’da kedilerin yerine ilişkin en eski kanıtlardan birisidir. Ancak bizlerden faydalanma gibi bir amaçları yoktu. Çünkü Yunanlılar ve Romalılar avcılar olarak evcilleştirilmiş gelincikleri kullanıyordu. Bize gösterilen saygı bağımsız kişiliğimize yönelik hayranlıklarından kaynaklanıyordu. Bizim özelliklerimizi Artemis-Diana gibi tanrıçalara vermişlerdi.  Yunanistan’da oyun yazarı Aristofanes (MÖ 446-386) komedi unsuru olarak kedileri kullanmıştır.  “Suçu atmak için ‘Kedi yaptı’ sözünü icat etmiştir”. Bazı efsanelerdeki ölüm, karanlık ve cadı tanrıçası imgeleri nedeniyle Antik uygarlıklar arasında en az Yunanlılar arasında popüler olmuşuz.  Yunanlıların çok daha sonraları kedilere yönelik gelişen minnettarlığı, kedinin, bebek İsa’yı kemirgenler ve yılanlardan koruduğu efsane sayesindedir. Bu sayede Yunan evlerinde en iyi köşeleri kapmışız. Ancak ilk zamanlar çok fazla saygı gören varlıklar değilmişiz.

Orta Çağ Hepimizi Ezmiş…

Ne yazık ki Ortaçağ sizin gibi bizim hayatımızı da çok kötü etkilemiş. 1232 yılında Papa 9. Gregory, kedilerin şeytani varlıklar olduğu hakkında bir bildiri yayınlamış. O tarihten sonra Avrupa’da hem kediler hem de kedi sahipleri acımazsızca öldürülmeye başlanmış. Kara kedinin uğursuz olduğu inancı o günlerden kalan bir inançtır. Bizler artık kutsal değil, şeytan tarafından cadılara tayin edilen cinlerdik. Suçumuz büyüktü; bizlerin cadıların suç ortağı olmak gibi bağışlanamaz bir suçları vardı. Bu nedenle onların akıbetini bizler de paylaştık. Ya canlı canlı ateşe atıldık, ya da bir çuvala tıkılarak suya fırlatıldık. Diri diri derisi yüzülenler, her türlü işkenceye tabi tutulanlar da oldu.

Elizabeth döneminde kediler sapkınlığın simgesi olarak köy meydanlarında ateşe atılır, kedi beslemeyi düşünenlere böylece gözdağı verilirmiş. Benim de ameliyat sonrasında nefret ederek takmak zorunda kaldığım başlığın, “Elizabeth Yaka” olarak adlandırılması acı günlerin mirasıdır. O devirde bir kediye sadece iyi davranmak bile Tanrı’ya küfretmekle özdeşti, cezası da ölümlerden ölüm beğenmekti. O yüzden bir kedi gören yerden bir taş alarak ona fırlatmalıydı. Aksi halde inancı çürük bir Hıristiyan olduğu kuşkusuyla kendini Engizisyon’un önünde bulabilirdi. Birçok masum kadın ve kedi bu dönemde kara cehalet eliyle öldürüldü, yakıldı, diri diri gömüldü. 17. Yüzyılın ortalarına değin Metz ve Paris şehirlerinde Saint Jeane Bayramı’nda kedi yakma törenleri gerçekleştirilirdi. Bir de ticari olarak derimizden servet kazananlar vardı. Kedi derisi sadece iki yüzyıl önce İngiltere ve Fransa’da lüks eldiven üretiminde kullanılıyordu.

Bu karanlık dönemde öldürülen binlerce kedinin intikamı ağır oldu. Sokaklarda ve evlerde kedi sayısı azaldıkça fare sayısı arttı. Bu da insan kıyımına yol açan kara veba salgınını körükledi. Katledilen masumların intikamını doğa alıyordu. Avrupa nüfusunun üçte biri bu korkunç salgında yok oldu.

Karanlık dönem bitip Avrupa’yı aydınlatan Rönesans dönemi geldiğinde kedilerin kaderi de değişti. Eski güzel günlerimize dönmeye başladık. Bizler artık güzellik ve zerafetin sembolü olarak tasvir ediliyorduk. Ressamlar hak ettiğimiz değeri veriyor, bizleri model olarak kullanıyordu. Esasında ne Mısır’da tanrıça olmayı ne de Japon İmparatoru’nun nedimesi olmayı sevmedik. Sizlerle karşılıklı saygıya ve sevgiye dayalı ilişkimizde aynı mekanı özgürce paylaşmayı çok sevdik. Bir başka karanlık çağa girdiğimiz şu günleri birlikte atlatmak dileğiyle şimdilik hoşçakalın…

                                                                                                                            Prenses Vanessa

error: Content is protected !!