Bir İtalyan şövalyesi: Feltrinelli…
Ayfer Selamoğlu- İtalya denilince aklımıza ilk önce, “Sanat, tarih, kültür, tiyatro sahnesinde sergilenen şehirler, meydanlar, pastel renkler, Rönesans, ölümsüz sanatçılar, mutfak kültürü gelir. Pizza, makarna, şarap ve ekspresso gibi… ” Ama İtalya’yı ‘İtalya’ yapan çok önemli değerlerden biri de ‘La Feltrinelli’dir. Yani İtalya’daki ikinci evimiz. Kapısından giren herkesi aynı sıcaklıkla karşılayan bu büyülü keşif gemisi, yolculuğumuz sırasında her birimize unutulmaz anlar yaşatır. Ve yine her birimizi başka bir insan olarak, hayatın içine gönderir.
Ülkeyi zarif bir elmas kolye gibi saran bu kitapçı zincirinin çok önemli bir özelliği daha var. Hangi şubesine girersek girelim, Osvaldo lakaplı şövalye Giangiacomo Feltrinelli’nin ruhu bizi karşılar. Feltrinelli’nin adı, kurduğu yayınevi ve kitapçı zinciriyle her daim karşımıza çıkar. Ancak “Küresel Ölümsüzler Dünyası”ndaki yolculuğuna bir kahraman olarak devam eder.
Feltrinelli, 1926’da Lombardiya, Brescia’da doğdu. Aristokrat ailesi çok zengindi. Büyükbabası Giacomo, Venedik’teki en büyük kereste tüccarıydı. Endüstri ve demiryolu inşaatının en parlak döneminde kereste tedarikçisi olarak Garda Gölü’nde bir servet kazanmıştı. Babası ülkenin en önemli finans temsilcilerinden biri olan Carlo Feltrinelli’ydi. Başarılı bir girişimciydi. Credito Italiano ve Edison başta olmak üzere çok sayıda şirketin başkanlığını yapmıştı. İnşaat ve sanayi işletmelerinin yanı sıra babasının uluslararası kereste ticaretini de sürdürdü. 1920’lerde İtalya ve Avrupa’nın en zengin aileleri arasında yer alıyorlardı. Giangiacomo 1935’te babasını kaybetti. Beş yıl sonra annesi Corriere della Sera muhabiri Luigi Barzini ile evlendi. Giangi olarak anıldığı erken çocukluk döneminde Faşizmi benimsemişti. Bu sevgisinin büyüklüğü odasının duvarlarına astığı dönemin propoganda afişlerinde görülüyordu.
İtalyan Komünist Partisi’nin müstakbel yardımcısı, gazeteci ve sanat eleştirmeni Antonello Trombadori ile yaptığı röportaj hayatında yeni bir pencere açıyordu. Gördüklerinden o kadar etkilendi ki direniş hareketlerine aktif olarak katılmaya başladı. II. Dünya Savaşı sırasında Almanya’ya ve faşistlere karşı yapılan savaşta direniş hattındaydı. Bu sefer ona “ilahi güç” anlamına anlamına gelen “Osvaldo” ismiyle hitap ediyorlardı. Daha sonra siyasi mücadelesini İtalyan Sosyalist Partisi’nin himayesinde sürdürdü. 1945’te açılan bu kapı hayatında yeni bir dönüm noktası olur. İlk karısı Bianca Dalla Nogare ile tanışır.
Feltrinelli, savaş sonrası toplumsal yarar yönünde hayallerini gerçekleştirmeye başlar. Ekonomik, sosyal ve psikolojik olarak çökmüş bir toplumu, yeni bir aydınlanma hareketi ile yeniden canlandırmak istiyordu. Bu amaçla, işçi hareketinin tarihi ve aydınlanma dönemi ile ilgili tüm bilgi ve belgeleri toplamaya başladı. Bir süre sonra Feltrinelli Vakfı ile hayallerinin temellerini attı. Gençlere ve yoksullara ucuz kitap satma hayalini gerçekleştirmişti. 1951’de Milano’da Via Scarlatti 26’da ilk kütüphanesini açtı. Genç tarihçilerin ve prestijli aydınların desteğiyle topladığı materyallerle “İşçi Hareketi” dergisini kurdu. Üç yıl sonra, 1954’te Komünist Parti’ye katıldı. Aynı yıl ‘Feltrinelli Editore Yayınevi’ni kurdu. İlk kitabıyla uluslararası ses getirmeye başladı. Yayınevi 28 yıl boyunca Hindistan’ın bağımsızlığı için savaşan ve ülkesinin ilk başbakanı olan Jawaharlal Nehru’nun otobiyografisiyle ‘en çok satanlar’ listesine girer.
1957 yılında, Soğuk Savaş casus filmine konu olacak bir operasyonla yasaklı bir kitap yayımladı. Sovyet yazar Boris Pasternak, “Doktor Zhivago” adlı bir kitap yazmıştı, ancak “SSCB’nin resmi görüşüne uygun olarak yazılmadığı” gerekçesiyle ülkesinde yayınlanmamıştı. Roman, yirminci yüzyıl Rusya’sında geçmektedir. 1917 Rus devriminin başlangıcında 27 yaşında olan Pasternak, hayatından kesitler içeren romanında Rus halkının devrim sırasında hissettiği acıları ve büyük aşkları anlatır. 1956’da bitirdiği kitabını, bağlı olduğu Novi Mir yayınevine gönderdi. O sırada Josef Stalin Sovyetler Birliği’nden ayrılmıştı ve yerine Nikita Kruşçev geçmişti. Kruşçev, Batı’ya daha açık bir lider olmasına rağmen, Boris Pasternak’ın romanı reddedildi. Sonra macera başladı ve kitabın bir kopyası, Radio Mosca’nın İtalyan servisinde çalışan Sergio D’Angelo aracılığıyla Giangiacomo Fertrinelli’ye ulaştı. Devrimci, Marksist Feltrinelli, Zhivago’yu yayınlamaya karar verdi. Kitap hızla uluslararası ün kazandı. Pasternak bu kitapla 1958’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandı, ancak baskılar nedeniyle, ödülünü geri çevirmek zorunda kalıyordu. Feltrinelli de bu olaydan sonra üyesi olduğu Komünist Parti’den çıkarılıyordu.
1964’teki Küba gezisi, Feltrinelli’nin hayatında başka bir pencere açtı. Orada anılarını yayınlamak isteyen Fidel Castro ile buluştu. Castro ile tarımsal üretimden Kızıl Ekim krizine, Latin Amerika’dan ABD ile çatışmalara, Marksizmden ekonomiye, gençlere ve kadınlara kadar her şeyi tartışma fırsatı buldu. Foto muhabiri ikinci karısı İkinci karısı Inge Feltrinelli yıllar sonrasını o günleri şöyle dile getirir: “Castro, birçok uluslararası yayıncı arasından bizi seçti. Zengin bir burjuva cazibesine sahip olmayan Giangiacomo ilk başta Castro’yu hayal kırıklığına uğrattı. Sabahın çok erken saatlerinde ona giderdik ve onu hala yatak odası kıyafetiyle bulurduk. Ben, Giangiacomo ve Fidel, kadın ve siyaset hakkında konuşmak için pijamalarımızda buluştuk.” Fidel Castro’nun yayıncı Giangiacomo’nun siyasi yaşamında büyük etkisi olduğunu belirten İnge, “Hatta patlayıcı bir etkisi oldu. 1964 ve 1965 yılları arasındaki ilk aşamada, Giangiacomo’nun Castro’ya ilgisi yazacağı kitapla sınırlıydı. Ancak 1967’den 1970’e kadarki ikinci aşama, Giangiacomo’nun siyasi militanlığıyla daha çok ilgisi olan bir başka aşamaydı.”
Feltrinelli, 1967’de Bolivya’ya gider ve burada Che Guevara liderliğindeki gerilla eylemlerine aktif olarak katılan Fransız gazeteci Regis Debray ile tanışır. Ancak, CIA destekli bir operasyonda, yerel yetkililer onu ve yeni karısı Sibilla Melega’yı tutuklarlar. Bu tutuklama sırasında işkence görür. Feltrinelli’yi tutuklayan, Che’nin ellerinin kesilmesinden sorumlu Bolivyalı bir ordu subayı olan Roberto Quintanilla Pereira’nın ta kendisiydi! Kısa bir süre sonra, 9 Ekim 1967’de Che Guavera yargısız infazda yakalanır ve öldürülür. Bu trajik ölüm, Feltrinelli’nin gelecekteki siyasi yaşamına yön veren en önemli dönüm noktalarından biri olur.
Che Bolivya’da günlük tutuyordu. Ölümünden sonra Castro, Che’nin günlüğünden notları arkadaşı Feltrinelli’ye verdi. Bu çok özel ve değerli notlar “Che’nin Bolivya Günlüğü” olarak yayınlanıyor ve kitap Feltrinelli’nin en çok satanlar listesine giriyordu.
Devamı geliyor, diğer ülkelerdeki yayıncılar dünya çapında yankı uyandıran kitabı yayınlamak için sıraya giriyorlardı. Feltrinelli kitabın telif hakkını diğer yayıncılardan talep etmiyor, bunun yerine diğer ülkelerdeki yayıncıları kitabı yayınlamaya teşvik ediyordu…
Feltrinelli bu kitaptan sonra Che’nin yakın arkadaşı Bolivyalı gerilla Inti Peredo’nun anılarıyla da ilgilendi. Bu amaçla Peredo ile kişisel iletişim kuruyordu. Amacı CIA’in Bolivya’da kullandığı yöntemleri dünya kamuoyuna aktarmaktı. Aynı zamanda, CHE cinayetini araştırmak ve bir kitap yazmak için gazetecilerle bir araya da geliyordu. CHE cinayetinin ardındaki gerçeği iyi yazılmış ve sağlam bir kitapta halka anlatmak istiyordu.
Feltrinelli daha sonra 5 Mart 1960’ta Alberto Korda tarafından çekilen Guerrillero Heroico’nun ikonik fotoğrafını yayımlıyordu. “Guevara figürünü tanıtmaktan ve Guerrillero figürünü İtalya’da tanıtmaktan sorumluyum” diyordu.
Feltrinelli Yayınevi son derece başarılı edebi eserler üretirken, Latin Amerika’daki çeşitli devrimci hareket ve örgütlerin gerilla taktikleri ve stratejileri hakkında broşürler ve belgesellerle de ilgileniyordu. Guevara’nın açıklamalarını da içeren bu özel yayınlar, Kızıl Tugaylar sol örgütünün odalarına kadar uzanıyordu.
Che Guevera ve Fidel Castro’nun izinden gitmek isteyen Feltrinelli Sardunyalı aktivistlerle temas kuruyordu. Adayı, Küba Akdeniz’i yapma hayali kuruyordu. İtalya’da gizli servislerin ve terör örgütlerinin kol gezdiği bir dönemdi. Tam da bu günlerde 12 Aralık 1969’da Milano’daki Piazza Duomo yakınlarındaki Piazza Fontana’da bir bombalı saldırı yaşanıyordu. Bilanço ağırdı. 17 ölü ve 80 yaralı vardı. İtalya bir anda neşeli ve renkli bir Noel havasından simsiyah bir yas evine dönüşmüştü. Suç, terör örgütlerine atfedildi. Patlamanın olduğu gün dağ evinde bulunan Feltrinelli, bu korkunç saldırının arkasında devletin olduğunu söyledi. Milano’ya dönmeye karar verdi. Ancak sivil giyimli polislerin kendisini yayınevinin dışında beklediğinden de endişeliydi! Aşırı sol grupların ve Kızıl Tugayların kurucuları Renato Curcio ve Alberto Franceschini ile tanışır ve yeraltına inmeye karar verir.
Ardından o dönemde ülkede oluşan İtalyan Direnişi Yurtsever Eylem Gruplarından esinlenerek Partizan ‘GAP’ Eylem Gruplarını kurar. GAP’lar, diğer direniş grupları gibi, “komünist devrim yapılacak” sözlerine aldandıklarına inanan ve şimdi Che Gueverana’nın çizgisini izleyen bir gruptu.
Feltrinelli daha ileri gidemedi. Che’nin ölümünü, Castro’nun anılarını içeren kitapları yayımlayamadan ve ideallerinin hepsini hayata geçiremeden bir gün aniden sustu. Cesedi 15 Mart 1972’de Milano şehrinin dışında, Segrate’in ıssız bölgesinde bulundu. Yüksek gerilim direğinin dibinde… Bir patlamayla paramparça olmuştu… Savunmasız… Silahsız …
Ölümü kayıtlara şöyle geçti:
“Milan yakınlarındaki Segrate kırsalında yüksek gerilim direğinin altında meydana gelen patlamada paramparça olan adam, yayıncı ve sanayici Gian Giacomo Feltrinelli’dir. Ceset bu gece Milano morgunda 11.30’da eski karısı Inge Schoental tarafından Allegra polis karakolu siyasi ofis başkanı ve Carabinieri Rossi başsavcısı Pomarici’nin huzurunda tanındı.
O zamanlar buna “cinayet” diyenler oldu. Ancak Feltrinelli’nin terör eylemi yapmak için fünye yerleştirmeye çalışırken elinde patladığını iddia edenler oldu. Feltrinelli gibi birinin tek başına “terörist eylem” yapması mantıklı mıydı? Olay yerinde silahı yoktu. Tek başına ve korumasızdı… Üstelik cenazesi savcı gelmeden, yasal prosedürlere uyulmadan morga kaldırılmıştı. Ceset bulunmadan bir saat önce, Milan polis komiseri, bir cenaze evini aramış ve onlardan cesedi almalarını istemişti!
Ölümünden sonra eşi Inge Feltrenelli, Osvaldo hakkında şu sözleri dile getiriyordu:
“Dünyadaki bütün bağımsızlık hareketlerini destekledi. Örneğin İsrail’in tepkisine rağmen Filistin’in bağımsızlığını savundu. Filistin mücadelesine açık destek verdi. Arafat ile görüştü. Sovyetler Birliği’nde yasaklı yazar Pasternak’ın ‘Doktor Zhivago’ kitabını yayınlayınca üyesi olduğu İtalyan Komünist Partisi’nden ihraç edildi. Che’nin ünlü portresi Kahraman Gerilla’yı yayımladı ve çok kısa sürede geniş kitlelerce tanınmasını sağladı” dedi.
Giangiacomo… Giangi veya Osvaldo… Kazandıkları kaybettiklerine değdi mi? En azından bir “ölümsüz” olarak aramızda yaşıyor…
Condividi: