Roma İmparatorluğu’nun izleri
Roma’nın tarihi kent yapısı: Aspendos
Vita gazette – Bir zamanlar antik Aspendos kentinin adil bir kralı varmış. Kral güzelliğiyle ünlü kızını da, ülkesini de “aynı derecede” çok severmiş. Çevresine, “Ne kentimden ne kızımdan vazgeçerim” dermiş. Bir gün iki aşkı için bir fikir bulmuş. Halkına, kente en faydalı hizmeti yapan kişiyle kızını evlendireceğini ilan etmiş… Kralın ilanı duyulur duyulmaz kentte heyecanlı bir yarış başlamış. Bekar erkekler, kralın kızıyla evlenebilmek için kente faydalı olduğunu düşündükleri projeleri yapmaya başlamışlar. Kentteki ikiz mimar kardeşler de bu rekabete katılmış. Her ikisi de görkemi ve işlevselliğiyle “halen rekabet eden” iki mimari eser yaratmışlar. Herkesi geride bırakan bu mimari eserlerden biri “su kemerleri” diğeri “Aspendos tiyatrosu”ymuş.
Kral önce su kemerlerini incelemiş. Çok uzak diyarlardan kente su taşıyan ve Aspendos’un tamamının su ihtiyacını karşılayan su kemerlerinden çok etkilenmiş. Hem görkemli hem işlevselmiş. Ama adil olmasıyla bilinen kralımızın gönlü, su kemerlerini seçmekten yana olsa da, tiyatro binasını da görmek için yola çıkmış.
Kral tiyatroya da hayran kalmış. Çok görkemli büyük bir esermiş. Ama aklı ve gönlü hala su kemerlerindeymiş. Tiyatroyu gezmeye başlamış. Merdivenlerden yukarı çıkmış. Oradan tüm tiyatroyu tepeden incelerken, duyuğu bir fısıltıyla irkilmiş. Bir ses, “Kızını benimle evlendirmelisin” diyormuş. Başını sese doğru çevirdiğinde, aşağıda sahnenin ortasında bir erkeğin durduğunu görmüş. Dikkatlice bakınca bu kişinin tiyatronun mimarı olduğunu görmüş. Mimar, aşağıdaki sahneden, “Kralın kızına aşığım. Ona olan aşkımdan ilham alarak bu tiyatroyu yaptım. Kral, kızını bana vermeli” diye fısıldamış yeniden. Mimar aşağıdan fısıldıyor, kral en tepeden duyuyormuş. Aspendos’un sesini çok uzaklara duyuracak, çağının ilerisindeki bu akustik tiyatro kralı çok etkiler; su kemerlerini seçecekken tercihini tiyatrodan yana kullanır ve kızını mimar Zenon ile evlendirmeye karar verir. Bu iki görkemli yapı, tarihi Aspendos kentinde varlığını halen koruyor. Aspendos’un sesini uzaklara taşıyan muhteşem tiyatrosu günümüzde de halen önemli konserlere, festivallere ev sahipliği yapmaya devam ediyor.
Antik dönem konu olunca, efsaneler, hikayeler, mitler bitmez! Ama güzellikleriyle birbirleriyle yarışan, iki ikiz kardeşin rekabetiyle ortaya çıkan bu iki mimari eser gerçek ve halen yaşıyor…
Roma İmparatorluğu’nun ayak izlerini taşıyan, efsanelere konu olmuş bu büyüleyici şehri görmek için Türkiye’nin sahil kendi Antalya’dayız. Buradan, antik şehir Aspendos’a geçeceğiz. Hem şehri görecek hem de efsanelere konu olan birbirinden güzel bu iki mimari eseri, kendi gözlerimizle görecek, “hangi eser birinci olmalı?” yarışmasına biz de katılacağız.
Bugün Antalya şehrinin bulunduğu bölgenin orta kesimleri antik dönemde “Tüm Kavimlerin Ülkesi” anlamına gelen Pamfilya olarak biliniyordu. Antalya’nın ve Pamfilya bölgesinin en önemli ve bilinen antik kenti ise Aspendos’du. M.Ö. 10. Yüzyılda Akalar tarafından kurulmuş, antik devrin zengin kentlerinden biriydi. Kent, biri büyük biri küçük iki tepe üzerinde kurulmuş. Aspendos, en iyi korunmuş Roma tiyatrosuna sahip olmasıyla da bugün uluslararası bir üne sahiptir. Aspendos’un yakınından geçen Köprüçay, antik dönemdeki ismiyle Eurymedon nehri şehrin bir başka önemli değeridir. Aspendos’un ilk adı basılan sikkelerden anlaşıldığı haliyle Esivediiys imiş. Bugünkü Aspendos sözcüğü ise Persçe “At ve Kutsal Yer” anlamlarına gelen Aspa ve Spanta sözcüklerinin birleşmesi ile oluşmuş.
Aspendos kentinin ana yapıları nehir yatağından yüksekte yani yukarı şehirde bulunuyor. Bu yüzden, tepeyi tırmanmamız gerekiyor. Antik dönemde yukarı şehrin olduğu bölüme 3 anıtsal kapıdan girilirmiş. Bir tanesi günümüze kadar direnmiş. Antik Tiyatro’nun yanındaki yoldan yukarıya doğru tırmanmaya başladık. Karşımıza ilk olarak bu inatçı kapı çıktı. Şehre giren ana yollardan biri, bu kapının altından geçiyor. Yürürken, yolun altına döşenmiş kanalizasyon sistemini görüyoruz. Bu da tüm Roma şehirlerinde görülen alt yapı sistemine verilen önemi gösteriyor.
Truva’dan Roma’ya
Aspendos, dönemdaşı olan diğer Pamfilya kentleriyle birlikte pek çok savaşa şahitlik etmiş. Pamfilya bölgesinin MÖ 1000’de Argos’tan (Peloponnese’nin kuzeybatı şehri) Yunanlılar tarafından kolonize edildiğine inanılıyor. Ama temelini efsanevi Truva Savaşı’ndan sağ kurtulanlarla ilişkilendirenler de var. Gerçekten de Karatepe’deki kale ve çevresindeki manzara, Troya’lı Homeros’un İlyada’daki betimlemeleriyle önemli ölçüde örtüşmektedir. Bu teoriye göre Homeros, Karatepe’de Asurlulara hizmet eden bir katip olarak kendi deneyimlerini ve yazılara erişimini kullanarak Truva efsanesi hakkındaki bilgisini kullanıp onu tarihsel bir anlatıda birleştirmişti. Bazılarına göre ise şehrin ismi Aspendos isimli kahramandan geliyordu.
Zengin sikkeler, MÖ 5. yüzyılda Aspendos’un Pamphylia’nın en önemli şehri olduğunu, ancak zengin bir ticaret merkezi olmasına rağmen, siyasi bir güç olarak önemli bir role sahip olmadığını gösteriyor. Kolonizasyon dönemindeki siyasi tarihi, Pamfilya bölgesiyle sınırlıydı. Bir dönem Likya, Pers ve Atina egemenliğinde kaldı. Büyük İskender, Persler tarafından fethedilen Phaselis’i aldıktan sonra, Pamfilya’nın önemli bir kenti olan Perge’yi ele geçirmiş ve M.Ö. 333 yılında Aspendos’a da girmiştir. Şehir daha sonra Ptolemaiosların ve Attalides’in egemenliğine ve nihayet Attalus III’ün ölümüyle Romalıların egemenliğine geçmiş. Bizans döneminde gerilemeye başlamış. Roma İmparatorluğu yıkıldıktan sonra deprem, salgın hastalıklar ve korsan hücumlarına daha fazla dayanamayan şehrin 7. yüzyıldan sonra tarih sahnesinden çekilmiş.
Roma’nın zamansız anıtları
MÖ 190’da şehir Romalılara teslim olmuş. Roma işgali sırasında şehir genişleyerek anıtlarla doldu ve tuz, yağ, buğday, yün, yağ, şarap ve atların önemli bir ticaret merkezi haline geldi. Bugün hâlâ hayranlıkla izlediğimiz Aspendus harabelerinin tarihi bu döneme aittir. Antik dünyadaki geniş sikke yelpazesi, MÖ 5. yüzyılda Aspendos’un Pamfilya’nın en önemli şehri haline geldiğini gösterir. Antik kentte tespit edilebilen en erken dönem yapı kalıntısı, agoranın doğusunda bulunan üç katlı market binasıdır. Diğer yapılar Roma ve Roma sonrası dönemindendir. Bu yapılar arasında iki katlı ikinci bir market binası, Hristiyanlık bazilikası, çeşme, odeon, anıtsal bir kapı, tapınak, su kemerleri, Roma hamamları ve tiyatronun yanı sıra Osmanlı döneminde inşa edilen bir de köprü bulunmaktadır.
Biz yeniden efsanemize dönelim. Ve ikizlerin yaptığı ölümsüz iki eseri kendi gözlerimizle görelim.
Antik Roma tiyatrosu
MS. 2. Yüzyılda Romalılar tarafından inşa edilen Antik Roma Tiyatrosu, oturma sıraları ile sahne binasının bir bütün olarak yapılması nedeniyle günümüze kadar ayakta kalmış. Zaman zaman çeşitli kültürel etkinliklere ve festivallere ev sahipliği yapan Antik Tiyatro. Kral Marcus Aurelius döneminde, “mimar Zenon” tarafından yapılmıştır. Tiyatroya, çok daha sonra inşa edilen ön cephedeki kapıdan giriyoruz. Ancak orijinal giriş, sahne binasının iki ucundadır. Tiyatro yarım daire şeklinde, aşağıda 20, yukarıda 21 oturma sırası bulunuyor. Tiyatronun 7000 kişilik koltuk kapasitesi var. Ama diğer alanlar da kullanıldığında bu sayı 7500 kişilik kapasiteye de ulaşıyor. Tiyatro oturma sıralarının en üstünde, 59 kemerli galeri bulunuyor. Protokole göre her iki taraftaki girişlerin üzerinde bulunan localar imparatorluk ailesine ve kutsal bakirelere aitti. Orkestradan başlayıp yukarı çıkarak, ilk sıra senatörlere, yargıçlara ve büyükelçilere, ikinci sıra ise şehrin diğer ileri gelenlerine ayrılmıştı. Diğer kısımlar tüm vatandaşlara açıktı. Kadınlar genellikle üst sıralarda otururlardı. Tiyatro, bazilika, agora, nymphaeum ve 15 kilometrelik (9,3 mil) bir Roma su kemeri kalıntıları bulunmaktadır. On üçüncü yüzyılda yeniden inşa edilen Eurymedon Roma Köprüsü de yakındadır.
Roma Su Kemerleri
Yaklaşık 1 kilometre uzunluğunda, 15 metre yüksekliğindeki Aspendos su kemerleri kentin kuzey batısında bulunuyor. Yaklaşık 25 km. uzaktaki kuzeydeki dağlardan şehre su taşıyordu. Roma dönemi hidrolik mühendisliğinin bir başyapıtı olan Aspendos su kemerleri, su yolunda oluşturulmuş yapay engeller ve borulardaki deliklerin akışı sayesinde Aspendos’un su ihtiyacı karşılanıyordu. Su kemerlerindeki sifonlar yaklaşık 25 kilometre uzaktan gelen suyu kente basmak için yavaşlatıyor, orantılı hale getiriyor Kentin can damarları olarak nitelendirilen su kemerlerinin mimarının ise tiyatronun mimarı Zenon’un kendisi gibi mimar kardeşi olduğu rivayet ediliyor.
Antik Aspendos şehrinde sadece Roma su kemerleri ve Roma Antik Tiyatrosu bulunmuyor. Yukarıda sıraladığımız gibi bazilikadan çarşıya ve stadyuma kadar koca bir şehir ziyaretçilerini bekliyor. Zamanın ruhunu yaşamak için… Biz mi? Her iki eserin de görkemine ve işlevselliğine hayran kaldık. Bir karar veremedik. Bir efsaneye göre kral da karar verememiş. Ve kızını ortadan keserek iki mimara vermiş. Biz, çok sevdiği kızını kesecek kadar adil olmadığını düşünüyoruz. Ama hem antik tiyatronun hem su kemerlerinin karar verilemeyecek kadar mükemmel mimari eserler oldukları bir gerçek…
Condividi: