Vita Gazette

Le notizie dall’Italia.

Endüstri Köprüsü sadece bir köprü olmasaydı…

Mimarileriyle, boyutlarıyla ve hikayeleriyle dikkat çeken köprülerin tek bir görevi var: Şehirleri, kıtaları ve insanları kavuşturmak… Mimari özellikleriyle dikkat çeken köprüler, hikayeleriyle de yüzyıllar boyu adından söz ettiriyor. 2 Ekim’i 3 Ekim’e bağlayan gece Demir Köprü’den yükselen alevler, toplumları, kültürleri ve kimlikleri birleştiren köprülerin önemini bir kez daha hatırlattı.

Daha çok, “Demir Köprü” olarak bilinen Endüstri Köprüsü’nün tarihi, sessiz bir filmin hikayesine benzer. 1862-1863 yıllarında inşa edilen köprünün altından çok sular aktı. Uzun, çok uzun zaman oldu. Ama hiç kimse onu dinlemeyi, hayran olmayı bırakmadı. 2 ve 3 ekim arasına sıkışan gece birçok Romalı buraya akın etti. Yorgun ve yaralı bir canlı gibi yükselen alevleri, azalan güçleriyle ve hala söylenebilecek sözleriyle izlediler. 

Dünün ve bugünün birçok Romalısı gibi onun hikayesi çok eskilere uzanıyor. Demir Köprü, esasında Roma’da değil, Belçikalı bir şirket tarafından inşa edilen İngiltere’de doğdu ve sonunda Papa Pius IX’un da kutsamasıyla Ebedi Şehir Roma’da parça parça toplandı. Papa Pius, köprünün Roma’nın olmasını istiyordu. Çünkü, 1863’ün benzersizliğini ve endüstriyel güzelliğini göstermeyi amaçlıyordu. Böylece köprü, Roma’nın ve Romalıların acı ve sevinçlerinin güçlü birdayanağı olacaktı.  

Roma ve eski şehir arasındaki bağı kurmada önemli bir rol üstlenen köprüden, ilk tren 24 Eylül 1863’te geçti. Köprü, gerçekten bir mimari şaheserdi: Başlangıçta, orta kısmı vapurların ve gemilerin geçmesine izin vermek için yükseltildi. Aynı zamanda köprü iki ruhu da birleştiriyordu. Şehrin Marconi bölgesi ile o zamanki sanayi bölgesi Ostiense’yi birbirine bağlıyordu. Ve Roma toplumunun bu iki parçası birleştiğinde, demir köprünün ruhu da değişmişti. İnşaat ve işletmeye alındıktan sonra 1911 yılında trenlerin geçişi S. Paolo köprüsüne alındığında, köprü araçlar ve yayalar tarafından geçilecek şekilde yeniden uyarlandı. Hala köprülerden biriydi. Sonuçta Roma’ydı!

Ve İkinci Dünya Savaşı’nın trajik olaylarından Roma nüfusu da kurtulamadı. Hem kurbanların hem de cinayetlerin katillerinin cesetlerinden sorumluydu.  On Romalı anne, çocuklarına ekmek sağlamak için çırpınırken çaresizlik içinde öldürüldü. Bunu da, savaşın sonunda sevinçten çılgına dönmüş üzerinden geçen Romalıları da gördü. Roma’nın köprülerinden biri olan Demir Köprü, güçlü ve sağlam olmalıydı…

Bu şehre ait olan köprü, doğal olarak İtalyan sinemasının da bir parçasıydı. Ancak Totò’nun filmlerinin özeni, dikkati ve güzelliğiyle geçen yıllardan bu yana köprünün altından çok sular aktı. Roma toplumu bakmaya başladı ama artık görmüyor. Yıldan yıla ruhani ve beyhude projeleri var. Ahlaki olanlar da dahil olmak üzere, özen gösterme, yükümlülüğünün yerini aldı. Demir Köprü korunmalı… Ancak olayların, günlerin, iyi ya da kötü anılar da korunmalı… Tiber’in iki kıyısına uzanan köprünün altında yaşayan evsiz adamın sesi bile korunmalı… Sessiz bir film gibi, Demir Köprü de hikayesini anlatmaya çalıştı. İhmal nedeniyle zayıflasa da, ruhu yaralansa da direndi: Halen kullanılan yapının bir kısmı çöktü… Ama hikayeleri yaşıyor…

Anna Maria Tardiolo

error: Content is protected !!