Taştaki kılıcı kim çıkaracak?
Ayfer Selamoğlu
Yuvarlak Masa Şövalyelerinin lideri Kral Arthur ve meşhur kılıç Excalibur hakkındaki efsanelere aşinayız. Britanya kralı Uther Pendragon’un ölümüyle ülke kargaşaya girmek üzeredir. Büyücü Merlin, yeni kralın belirlenmesi için soylularla toplantı düzenler. Ve aniden kilise avlusunun taşlarından birinde bir kılıç belirir. Taşın üzerinde şu sözler yazılıdır: “Bu kılıcı kim çekip çıkarırsa Britanya’nın meşru kralı odur”. Birçok şövalye kılıcı çıkarmayı dener ancak başarısız olur. Taşa saplanmış halde bekleyen kılıcı yerinden çıkaran kişi, tahtın sahibi olacaktır. Ama önemli olan kılıcı elde etmek değil, onu doğru kullanmayı bilmektir. İşte büyücü Merlin bu aşamada yine devreye girer. “Bilgi ve bilgelik en büyük güçtür” felsefesiyle özel bir çocuk olduğunu bildiği Arthur’a aklını kullanmayı öğretir. Tüm eğitim aşamalarını başarıyla geçen Arthur, en sonunda kimsenin çıkaramadığı kılıcı taştan çekip çıkarır ve 15 yaşında kral olur…
Bugün de İtalya’nın kalbinde çıkarılmayı bekleyen bir kılıç bulunuyor. Öylesine hassas bir yerde ki, diğer organlara zarar vermeden çıkarmak gerçekten akıl, özveri ve beceri gerektiriyor. Sevilen ve saygı duyulan Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella’nın görev süresi 3 Şubat’ta sona eriyor. Bir dönem daha devam etmek istemediğini biliyoruz. Başbakan Mario Draghi, adaylığını açıklamadı ama ismi tartışılan isimlerin başında geliyor. Merkez sağ ittifak partilerinin adayı Silvio Berlusconi adaylığını geri çekti. Bunu yaparken Mario Draghi’nin adaylığını, “ülkenin istikrarı için” onaylamadığını ve merkez sağ ittifak olarak ortak bir teklifte bulunacaklarını ilan etti. Devamında Matteo Salvini, “Draghi’yi Konsey başkanlığından çıkarmak tehlikeli olur” dedi ve ekledi. “Merkez sağ baştan sona kompakt bir şekilde oy kullanacak. Biz de adayımızı göstereceğiz”. Siyasi partiler ve liderler sürekli görüşme halinde. Silvio Berlusconi’nin geri adım atmasından sonra, hiçbir taraf resmen bir aday önermedi ve tüm parlamento grupları mümkün olduğunca paylaşılan yüksek profilli bir çözüm için çalışıyor. İkinci oylama da yapıldı. Ama halen üzerinde anlaşılmış bir isim yok! Beyaz oylar hakimiyetini sürdürüyor…
Başbakan Draghi’nin Cumhurbaşkanı olarak Quirinale’ye gitme olasılığı, çalkantılı bir denizde dalgalarla boğuşan bir bireyin iç dünyasına ayna tutan Hamlet gibi… Shakespeare, Hamlet karakterine “Olmak ya da olmamak. İşte bütün mesele bu!” sözünü söyletir, ve “Ölmek mi, uyumak mı? Hayatta kalmak mı, yoksa sorunları cani bir şekilde halletmek mi?” gibi sorulara cevaplar aratır. Bugün, parlamento da aynı ikilem içinde. Bu soruları, “Korkmak ya da korkmamak veya göze almak ya da almamak. İşte bütün mesele bu” şeklinde düşünebiliriz.
Bunun nedeni cumhuriyet tarihinde ilk kez, hükümetin kaderinin Quirinale’de olacaklarla yakından bağlantılı olmasından kaynaklanıyor. Dragi’nin Roma’nın en yüksek tepesine çıkması fikri birçok çevreden geliyor. Ancak Draghi’nin saraya gitmesi hükümetin yapısını, çoğunluğunu etkileyeceği ve bunun da ülkeye olumsuz yansıyacağı endişeleri sıkça dile getiriliyor. Dünyanın ve İtalya’nın pandemi nedeniyle içinde bulunduğu kritik durum, Corona’nın halen süren olumsuz etkileri, ekonominin hassas dengesi, Draghi’nin uluslararası sistemde kabul edilen kariyeri, eski Avrupa Merkez Bankası Başkanı olması ve çok parçalı koalisyon hükümetindeki başarısı düşünüldüğünde Başbakanın Quirinale’ye gidilmesine sıcak bakılmıyor. Buna Cumhurbaşkanı olması halinde yeni hükümet arayışları, seçim, yeniden seçilebilme kaygıları eklendiğinde -müthiş bir donanıma rağmen- Draghi ismi, dümenin başında Başbakan olarak kalması gereken bir kişi olarak görülüyor. Geçen Aralık ayında İtalya’yı yılın ülkesi olarak taçlandıran The Ekonomist de Draghi’nin Cumhurbaşkanı olmasının ülke için riskli olacağını ifade eden bir yazı kalame almıştı. Avrupa Birliği’nden gelen mesajlar da bu yönde olmuştu…
Bu ikilemi aşmak için çeşitli öneriler geliyor. Mesela, Vittorio Sgarbi, “Ana yol, dördüncü-beşinci görüşmede Başbakan Draghi’yi seçmek olacaktır. Eğer başbakanı belirtirseniz, hükümetteki her şeyi çözdüğünüz anlamına gelir. Bir çeşit Kont, belki bir kadın atayabilirsiniz” diyor. Bir başka görüş, “Quirinale’de Mario Draghi, Palazza Chigi’de Elisabetta Belloni olabilir” diyor. Dünyaca ünlü bir akademisyen, Sant’Egidio Topluluğu’nun kurucusu, Charlemagne Ödülü’ne sahip tek İtalyan Profesör Andrea Riccardi ismi öne sürülüyor. Ve sevilen isimlerden Pier Ferdinando Casini Instagram’da siyasete olan aşkını ilan ettiği bir paylaşımla sessizliğini bozuyor. “Siyaset tutkum benim hayatım!!” diyerek siyah beyaz bir fotoğrafını ekliyor. Giorgia Meloni olası bir aday olarak, Venedik’te eski bir sulh hakimi ve uzun süredir başsavcı olan Carlo Nordio’yu gündeme getiriyor. Ve Cumhurbaşkanı Mattarella’nın görev süresinin birkaç yıl uzatılması, bu sürede Draghi’nin hükümetin başında kalması, beklenen reformları ve yatırımları uygulaması, Draghi’nin 2023 genel seçimlerinden sonra cumhurbaşkanı seçilmesi gibi öneriler de sıkça dile getiriliyor.
Son olarak Lig Partisi lideri Matteo Salvini, İtalya’da son 30 yıldır seçilen cumhurbaşkanlarının ya doğrudan merkez sol içinden seçildiğini ya da merkez solun önerdiği isimler olduğunu belirterek, bu sefer merkez sağın önerdiği bir ismin cumhurbaşkanı olmasını istediklerini söyledi. Salvini, eski Senato Başkanı Marcello Pera, eski Milano Belediye Başkanı Letizia Moratti ve eski hakim Carlo Nordio’nun olduğu üç ismi, merkez sağın cumhurbaşkanı adayları olarak merkez sola sunduklarının bilgisini verdi.
Durum halen karmaşık ve sıkıntılı. Gemi dalgalı sularda gidiyor. Diğer yandan İtalyan siyasetinin her zaman beklenmedik sürprizler sunduğunu da herkes bilir. Ama gerekli donanıma sahip bir adayın, İtalya’nın kalbindeki sihirli kılıcı ustaca çıkarması, efsene Kral Arthur ve şövalyeleri gibi tüm kesimleri “ülkenin çıkarları masası”nda toplaması hiç sürpriz olmaz…
Condividi: