Bugün 4 Ekim, Dünya Hayvanları Koruma Günü. Yani bizim günümüz! Yaklaşık yüz yıldır bu günü kutluyorsunuz. Ama “şanslı evcillerimiz dışında” hala vahşice işkence görüyoruz. Vahşice öldürülüyoruz… Vicdansızca terk ediliyoruz…
Her yıl 4 Ekim’de, hayvanların koruyucu azizi Assisi’li Francis’in bayram gününde kutlanan bu gün, bize karşı sorumluluklarınızı ve haklarımızı size anımsatıyor. Amaç; Hayvanlara yapılan haksızlıklara dikkat çekmek ve haklarımız konusunda farkındalık oluşturmak.
Bu yıl da bilginin, sevginin, saygının, empatinin ve şefkatin yerine gösterişin egemen olduğu yeni dünya düzenine uygun kutlamalar yapıldı. Hayvanlarla çekilen fotoğraflar geleneksel medyada, sosyal medyada yayımlandı. Bizlere karşı sevgi ve sorumluluklar dile getirildi. Fakat, şanslı evciller dışında kalan masum hayvanlar için ne yapıldı? Hiçbir şey…
Uygar dünyanın her bölgesinde hala bize eziyet ediliyor: Mesela Çin’de küçük plastik balonlara hapsedilmiş, iki üç gün sonra ölecek “kaplumbağa, balık ve kurbağa gibi” canlı hayvanlar ‘anahtarlık” olarak satılıyor; Birileri satın aldığı için o anahtarlar üretilmeye devam ediyor…
Filipinler’de tavuklar döverek öldürüldükten sonra yeniyor; Çünkü işkence ederek elde ettikleri tavuk etini daha lezzetli buluyorlar.
Çin’de tavşanları küçük kafeslere hapsediliyorlar; Her üç ayda bir tüylerini yolup, tekstil sanayisinde kullanıyorlar.
Çin’de fare, böcek, kedi ve köpek gibi hayvanlar geleneksel yiyecekleri olarak kabul ediliyor. Yemek ve derilerinden faydalanmak amacıyla köpeklerin derisini yüzerek acı içinde öldürüyorlar.
Yılda yaklaşık 4 milyon kediyi yiyen Çinliler, onların derileri tekstilde kullanıyorlar…
Meksika’da canlı böcekleri mücevherlerle kaplıyor, broş olarak satıyorlar…
Bulgaristan’da halen sürdürülen bir gelenekle köpekler asılıyor ve vahşi bir şekilde öldürülüyor.
Kanada’da her yıl mart ayında yapılan av zamanında binlerce fok sopalarla canlı canlı katlediliyor.
İspanya’da her yıl yapılan festivalde boynuzları yakılan boğalar halk arasına salınıyor; Daha sonra öldürülüyor.
Japonya ve Danimarka’da her yıl yüzlerce balina katlediliyor. Asya’da zenginlik ve mevki göstergesi sayılan yüzgeç çorbası yüzünden her yıl milyonlarca köpek balığı katlediliyor. Nepal’de beş yılda bir geleneksel olarak düzenlenen Gadhimai Festivali’nde iki yüz binden fazla hayvan travmatik bir şekilde kurban ediliyor.
Dinsel ve kültürel ritüel çerçevesinde milyonlarca hayvanın yaşam hakkı vahşi yöntemlerle, işkence ederek yok ediliyor. Dünyanın pek çok yerinde kozmetik ürünler için hayvanlar denek olarak kullanılıyor. Gözlerimizi oyuyor, arabaların arkasında sürüklüyor, bizi yakıyorlar. Bütün bu katliamlar adı“uygar” olan bu dünyada yaşanıyor…
Tüm bunlar yetmezmiş gibi globalleşen dünya ve artan nüfus sonucunda hayvan çiftlikleri de fabrikalar gibi çalışmaya başladı. Kümeslere kapatılıp patlayıncaya kadar beslenen tavuklar, çimen ve çayırlık yüzü görmeyen inekler, sırf zevk için doğadan kaçırılarak zenginlerin “eğlenceli” av etkinliklerinde hayatını kurtarmak için koşturan geyikler, domuzlar bizlere yapılan eziyeti gözler önüne seriyor.
Lütfen bu bencilliği ve zalimliği artık bırakın. İçinizdeki şeytana değil meleğe sahip çıkın. Biz de sizin gibi dünyaya bir kez geliyoruz. Zaten fazlasıyla acımasız olan bu gezegende bizim zamanımız da sizin gibi kısıtlı. Ve biz de zamanımızı acılar içinde değil mutlu olarak geçirmek istiyoruz.
Diğer yandan doğanın tek hakimi değil, sadece bir parçası oldunuzu unutmayın. Tüm canlılar, doğanın dengesinin korunmasından sorumludur. Ama insanın sorumluluğu daha fazladır. Çünkü bizler gerçekten korunmaya ihtiyacı olan canlılarız. Bir çoğumuzun kas gücü ya da yetenekleri olabilir. Ama en önemli şeyden, gelişmiş zekadan yoksunuz. Bu nedenle hiç birimizde olmayan bu gücünüzle hepimizi kontrol edebilirsiniz. Ya zekanızla bizi korursunuz ya da hepimize zarar verebilirsiniz…
Ama hepimizin aynı gemide olduğunu unutmayın! Böyle devam ederse bizi bekleyen korkunç gelecekle hep birlikte yüzleşeceğiz. Bu nedenle, doğal hayatın sürmesi için birbirimize destek olmalıyız. Bir bütün olarak yaşadığımız ekosisteme ve dünyaya saygı duyup onu korumalıyız. Biz hayvanların da sizler gibi duyu ve hareket yeteneğimiz olduğunu daima hatırlamalısınız. Hayvanlara işkence yapmak bir insanlık suçudur. Sizin gibi bizim de yaşam hakkımız var. Hayvan sevgisi, yardımlaşmayı, iyilikseverliği ve sevgi gibi duyguları da geliştirir. Sadece insan olmak için bile bizi sevin… Bizi koruyun… Bize eziyet etmeyin… Ve yaşam hakkımıza saygılı olun…
İnsan olma bilinci bir üstünlük değil, sorumluluktur. Egemen olma değil, eşitliktir… Sömürüp, tüketip, yok etmek değil, koruyup üretip var etmektir… Gerçek insanın gittiği yolun yönü de niteliği budur…