Dünya Tiyatro Günü:
Vita gazette – Bütün sanat dalları gibi tiyatro da insandan insana aracısız yapılan bir iletişim türüdür. Eğer bu iletişim mükemmel bir dille kurulmuşsa araya ne düşmanlık, ne savaş ne de yıllar giremez… Aralarındaki aşk dünya döndükçe devam eder…
Bugün, “27 Mart Dünya Tiyatro Günü” kutlanıyor; 1948 yılında, önce UNESCO’nun öncülüğünde, kültür ve eğlence dünyasından yer alanlar sayesinde Uluslararası Tiyatro Enstitüsü (Iti) doğdu. Ve sonra Uluslararası Tiyatro Enstitüsü’nün IX. dünya kongresi sırasında 1961’de Viyana’da, 27 Mart’ın Dünya Tiyatro Günü olarak kutlanmasına karar verildi. ITI, “sahne sanatları bilgisi ve pratiği alanında uluslararası değişimleri teşvik etme” görevine sahip, bu sektördeki en önemli uluslararası sivil toplum kuruluşudur. Ayrıca, tiyatro yapımını ve yaratıcılığı destekleyerek, halklar arasında barışı ve dostluğu pekiştirme taahhüdünü teşvik eder. UNESCO tarafından izlenen amaç ve değerlere uygun bir misyon verilen ITI, sanatsal yaratımın değeri konusunda kamuoyunu bilinçlendirmeyi hedefler…
uluslararası bir mesaj
Her yıl, 27 Mart vesilesiyle, tiyatro dünyasından ya da kültür dünyasından bir şahsiyet, düşüncelerinden birini dile getirmek için çağrılır. O kişinin verdiği mesaj, birçok dile çevrilir ve gezegenin tüm tiyatrolarında okunur. Geçen yıl bu görev Helen Mirren’e verilmişti. Mirren, mesajında, “Yazarların, tasarımcıların, dansçıların, ses sanatçılarının, oyuncuların, müzisyenlerin, yönetmenlerin yaratma güdüsü asla bastırılamayacak ve çok yakın bir gelecekte yeni bir enerjiyle, hepimizin paylaştığı bu dünyaya dair yeni bir anlayışla yine meyvelerini verecek” demişti.
27 Mart 2022 Dünya Tiyatro Günü Uluslararası Bildirisi, ABD’den ünlü tiyatro ve opera yönetmeni Peter Sellars tarafından yazıldı.
“Sevgili Dostlar,
Tüm dünyanın pür dikkat haberleri takip ettiği bu günlerde, yaratıcılar olarak hepimizi izninizle kendi epik zaman, epik değişim, epik farkındalık, epik düşünce, epik bakış alanımıza ve perspektifimize davet etmek istiyorum. İnsanlık tarihinin epik bir döneminden geçiyoruz ve insanların kendileriyle, birbirleriyle ve insan dışı gerçekliklerle ilişkisinde gördüğümüz köklü değişiklikler algı, aktarım, izan ve ifade kabiliyetlerimizi neredeyse yetersiz kılıyor.
24 saatlik haber döngüsünde değil, zamanın bıçak sırtında yaşıyoruz. Yazılı basın ve medya yaşadığımız tecrübeyle başa çıkabilecek donanım ve durumda değil.
Deneyimlediğimiz bu derin değişimleri, kırılmaları anlamakta bize yardım edebilecek dil nerede? Hangi hareketlerden, hangi imgelerden yararlanabiliriz? Hayatlarımızın içeriğini röportajdan ziyade deneyim olarak nasıl aktarabiliriz?
Muazzam basın kampanyaları, deneyim simülasyonları ve birbirinden feci felaket senaryoları ile dolup taşan bir dünyada, biteviye yinelenen sayıların ötesine geçip tek bir hayatın, tek bir ekosistemin, arkadaşlığın kutsallığını ve sonsuzluğunu, ya da garip bir gökyüzünde ışığın değerini nasıl deneyimleyebiliriz? COVID-19 iki yılda insanların duyularını köreltti, hayatlarını daralttı, oluşmuş bağları kopardı ve bizi insanlık meskeninin sıfır noktasına getirip bıraktı.
Böyle bir süreçte hangi tohumlar tekrar tekrar ekilmeli, hangi istilacı türler durdurulmalı, hatta kökünden kazınmalı? O kadar çok insan diken üstünde ki… Mantık ve beklentinin dışında, o kadar çok şiddetle karşı karşıyayız ki… O kadar çok müesses sistemin süregiden zorbalık yapıları olduğu ortaya çıktı ki…
Anma törenlerimize ne oldu? Neleri hatırlamaya ihtiyacımız var? Daha önce atmadığımız adımları artık düşünmemizi, prova etmeye başlamamızı sağlayacak ritüeller neler?
Epik bakış, amaç, iyileşme, onarma ve ilgi tiyatrosunun yeni ritüellere ihtiyacı var. Eğlendirilmemiz gerekmiyor. Bir araya gelmemiz gerekiyor. Alanları paylaşmamız ve paylaşılan alanları çoğaltmamız gerekiyor. Birbirimizi yürekten dinlediğimiz, korunaklı eşitlik alanlarına ihtiyacımız var.
Tiyatro dünyada insanlar, tanrılar, bitkiler, hayvanlar, yağmur damlaları, gözyaşları ve yeniden doğuş arasında bir eşitlik alanı yaratılmasıdır. Eşitlik ve yürekten dinleme alanı, tehlike, itidal, akıl, eylem ve sabrın derin etkileşimiyle canlı tutulan gizli bir güzellik tarafından aydınlatılır.
Buddha Avatamsaka Sutra’da insan ömründeki on büyük sabır türünü sayar. En etkileyici sabırlardan biri her şeyi bir serap olarak algılama sabrıdır. Tiyatro bu dünyadaki hayatı hep bir serap gibi sunmuş, özgürleştiren bir netlik ve güçle insani yanılsamanın, yanılgının, körlüğün, inkârın ötesini görmemizi sağlamıştır.
Neye baktığımızdan ve bakış şeklimizden o kadar eminiz ki alternatif gerçeklikleri, yeni ihtimalleri, farklı yaklaşımları, gözle görülmez ilişkileri ve zamansız bağlantıları göremiyor, hissedemiyoruz.
Zaman aklımızı, duyularımızı, hayalgücümüzü, tarihlerimizi ve geleceklerimizi derinden canlandırma zamanıdır. Bu, birbirinden uzakta, tek başlarına çalışan insanlarla yapılacak bir iş değildir. Bunu birlikte yapmalıyız. Tiyatro, bu işi birlikte yapmaya davettir.
Çalışmalarınız için can-ı gönülden teşekkür ederim.
Peter Sellars,
Condividi: