Film Eleştirisi: Z
Costa Gavras’ın 1970’de en iyi film Oscarı alan, ismi gibi efsane başyapıtı Z (Ölümsüz), adını eski Yunanca’da “O Yaşıyor” anlamına gelen “Z” harfinden alır. Film, Soğuk Savaş ruhunun hakim olduğu 1963 yılında geçer. ABD’nin Vietnam’ı işgal etmesi sonucu dünya genelinde Antiamerikancılığın yükselmeye, ABD kamuoyu da dahil savaşın sorgulanmaya başlandığı dönemdir. Costa Gavras, “Siyasi bir suikast” üzerinden, Doğu-Batı arasında bölünmüş iki kutuplu küresel sisteme, stratejilere, uluslararası örgütlere, ülkelere yansımasına ve aktörlerine “ismi kullanılmayan bir ülke üzerinden” ışık tutar. İsim kullanılmaz, ama izleyici olayların geçtiği ülkenin, 1954 yılında NATO’ya üye olan Yunanistan olduğunu anlar…
Mayıs 1963’de sosyal demokrat milletvekili Gregoris Lambrakis, Selanik’te yaptığı savaş karşıtı bir konuşma sonrasında aşırıcı bir grup tarafından öldürüldü. Vassilis Vassilikos, Lambrakis’in suikastini anlatan “Z-O yaşıyor” isimli romanını yazdı. O sırada Costa-Gavras, Fransa’da IDHEC film okulundaydı. Hayatı boyunca politik anlamda aktif olan Gavras’ın kardeşi, Z romanının bir kopyasını gönderdi. Ve Z, 1969’da filme uyarlandı. Jorge Semprún senaryosunu yazdı. O sırada Yunan cuntasının hapiste tuttuğu Mikis Theodorakis müziklerini hazırladı. Ve ortaya hala politik filmde 1 numara, hala ölümsüz bir film çıktı…
Z filmi stratejilerin, bloklaşmaların ülkelere uzanmış ağlarını, baskıcı yönetimlerini, milliyetçi ve dinsel söylemler üzerinden toplumun yönlendirilmesini ve cehaletin kullanışlı bir canavara dönüşmüş halini, etkileyici bir sinema diliyle anlatıyor. Mesela, Z’yi simgeleyen Grigoris Lambrakis, ülkesini olimpiyat da dahil, diğer uluslararası yarışmalarda temsil eden, ülkesine madalyalar getiren bir şampiyondur. Ama onu linç etmek için gelen topluluk bunun farkında bile değildir. Lambrakis’in 1943’te Yunan Sporcular Birliği’ni kurduğunu, düzenli yarışmalar düzenlediğini ve bu oyunlardan elde ettiği geliri, açlık çeken nüfus için kamu gıda bankalarını finanse etmek için kullandığını bilmezler. Kendilerini milliyetçi olarak tanımlayan bu kaba kalabalık, “Polis devleti yıkılsın, yabancı üstler istemiyoruz. Rus yada Amerikan. Savaş istemiyoruz. Tüm silahlara karşıyız.” düşüncelerini savunan gerçek vatanseverlere saldırırlar. Çünkü stratejilerin oluşturudğu örgütlerin cahil, sadece kendirine verilen talimatları yapmaya ve saldırmaya yönelik yetiştirilmiş meydan güçleridir.
Costa Gavras, sinema sanatı açısından çok başarılı bu yapıtında, ilk giriş müziğinin ritmini sürekli değiştirerek filmi gelişimine uygun bir biçimde ilerletir. Filmin konusu gibi ritm bazen hızlanır, bazen yavaşlar. Sürekli bir gerilim, çatışma, kamu yetkililerinin olay öncesi ihbarları önemsememesi, olayı kaza gibi yansıtmaya çalışmaları, barış ve demokrasiyi savunanların toplumu çürüten zararlılar olarak gösterilmesi, faşizmin, şiddetin ve baskıcı yönetimlerin simgesi kaba sopalar, kullanılan başarılı semboller, renkler ve derin kirli ilişkilerle film devinim içerisinde ilerler.
Barışı savunan “savaşa- silahlanmaya-askeri üslere karşı” bir sakıncalı!
1963 mayıs ayında siyasi suikaste kurban giden Grigoris Lambrakis, “aydın-demokrat-dürüst-savaşa ve silahlanmaya karşı-hümanist-zarif” bir kişiliktir. Fakirleri ücretsiz tedavi eden, kurduğu spor derneklerinin gelirlerini ihtiyacı olanlara dağıtan hümanist bir Jinekoloji doktorudur. Üniversitede profesördür. Ülkedeki tek sol partinin kurucuları arasındadır. Kişiliği ve görüşleri nedeniyle gelecek seçimleri kazanacağına kesin gözle bakılmaktadır. Kısa siyasi hayatı boyunca savaşı şiddetle eleştirir, barışı savunur. NATO’ya, askeri üslere ve silahlanmaya karşı çıkar.
“Asmada küf-toplumda ideoloji”
Film, ekranı kaplayan bir önsözle başlar: “Gerçek olaylarla, sağ ya da ölü olsun gerçek kişilerle olan benzerlikler tesadüfi değildir. Her şey kasıtlıdır.” Mikis Theodorakis’in muhteşem hareketli, izleyicileri filmin içine çeken müziği eşliğinde görüntüler kaymaya başlar. “Z harfi” krallık, asker, polis ve dinsel simgeler ve madalyalar üzerinde tek tek dolaşır. Kameranın gözü daha sonra bir konferans salonuna geçer. Resmi kıyafetli (sonrasında Tarım Müsteşarı olduğunu öğrendiğimiz) bir kişi, üniformalı generaller, albaylar, askerler, polis şefi ve polislerin bulunduğu dinleyicilere asma ağacına musallat olan küf hastalığını anlatmaktadır. Asma ağacını mahveden bu hastalıkla mücadelede şaraplarıyla ünlü Fransa’yı örnek gösterir. Başarılıdırlar, çünkü asma dallarına zamanında ve düzenli olarak bakır sülfatla ilaçlama yapmaktadırlar. “Tarım üzerine bir konferans olmalı!” diye düşünürken, sözlerini, “Önceki yıllarda olduğu gibi uçaklarımız, bu mücadelede emrinizde olacaktır. Asmalara musallat olan hastalık, insanlara musallat olan ideoloji gibidir. Ama bu konuyu polis şefi açacak” diyerek konuşmasını bitirir.
“Tanrı kızılları aydınlatmayı reddediyor”
Üniformalı polis şefi konuşmasına ideolojinin küf gibi bir hastalık olduğunu, önleyici tedbirler gerektiğini belirterek başlar. Ve şöyle devam eder: “Birinci aşama okullarda oluşur. Burada tomurcuklar hala çok gençtir. İkinci aşama kolej öğrencileri veya işçiler olarak çiçeklenmeye başladıklarında olur. Kutsal, milli hürriyet ağacını ideolojik küf hastalığından kurtarmak için en iyi zaman askerliktir. Yeni bir tür küf ülkemizi kasıp kavuruyor. Bu yeni tür tehlike, haince yayılıyor. “İzm salgını”yla beraber, sosyalizm, anarşizm, emperyalizm ve komünizm gibi altın küre üzerinde güneş lekeleri çoğalmaya başladı. Tanrı kızılları aydınlatmayı reddediyor. Bilim insanları, güneş lekelerinde artış öngörüyor. İtalya, Fransa ve İskandinavya gibi bazı ülkelerde hippi ve barışçıların ortaya çıkmasından dolayı! Yüksek kamu memurları olan sizlere belirtmeliyim ki toplumumuzun sağlıklı unsurlarını korumalıyız ve hasta olanları iyileştirmeliyiz. Bu gece düşman, şehrimizde bir toplantı yapacak. Ama biz bir “izm” değiliz. Biz bir demokrasiyiz. Toplantıyı yasaklamayacağız. Muhalefetin gösterisini de engellemeyeceğiz. Bu sağlıklı antikorlarla birlikte asmanın da toplumun da hastalıklarıyla savaşmalıyız.” Ve konuşmasını Nazi selamıyla bitirir.
Bu noktadan sonra, Gavras’ın hızlı tempolu, gerilimli filmi başlar. Ülkesinin müziğine ayak uydurarak telaşlı bir koşuşturmacaya dönüşür.
“Sol küf! Bolşoy Balesi evet!”
Polin şefinin bahsettiği “muhalif milletvekili Z” bir konuşma yapmak için hazırlanmakta, konuşmalarından rahatsız olan yöneticiler ise Z’yi engellemeye çalışmaktadır. Bu nedenle tutulan salonu kapatmak, diğer salonları engellemek, aşırı örgütleri ve halkı kışkırtmak, tetikçi serserilere milletvekilini yumruklatmak, gösterilerle protesto ettirmek gibi bir sürü müdahalede bulunurlar. Sonunda albayın önerisi üzerine otelin karşısındaki İşçi Sendikası salonunda toplantıyı yapmaya karar verirler. Ama salonun önüne yığılan kaba saba görünümlü adamlar, faşizmin, baskının ve şiddetin sembolü sopalarıyla “barış istiyoruz, silahlara hayır, NATO’ya hayır” diyen gruba saldırırlar. “Toplantınızı Moskova’da yapın” sözleriyle, barış simgeli afişleri parçalarlar. Toplantıya gelenler, “Biz Rus ya da Amerika, bombalara karşıyız. Silahsızlanma istiyoruz. NATO’ya hayır” derken, diğerleri “bomba, bomba” diyerek şiddet uygulamaktadır. O sırada otellerinde kaygıyla bekleyen Lambrakis’in yanındaki senatörlerinden birinin “Bizi buraya sıkıştırdılar. Çünkü yabancı üslerin kapatılmasını istiyoruz” dediği duyulur. Kaygılıdır çünkü suikast yapılacağı ihbarını almışlar, gerekli yerlere koruma için başvuru yapmışlar ama tatmin edici bir cevap alamamışlardır. Filmin başında konuşmasını Nazi selamı vererek bitiren polis şefi ve savcı “belirsiz, isimsiz bir tanık, kuşak misafiri olunmuş bir konuşma” diyerek doktora yönelen ölüm tehditlerini göz ardı etmiştir. Gabriel Garcia Marquez’in, “Kırmızı Pazartesi” isimli romanındaki gibi, bir cinayet işleneceğini bilmektedirler. Meydanda sol görüşlü bir siyasinin toplantısını engellemek için şiddetin her türlüsü kullanılırken, sol ideolojiyi öteleyenler Moskova’dan gelen Bolşoy Balesi’nin gösterisine aileleriyle katılmaktadır.
“Neden örgütlere değil de barışa saldırıyorlar”
Lambrakis, ilk darbeyi, konuşma yapacağı salona giderken alır. Başına sert bir cisimle vurulur. Kötüleşen milletvekili bir süre dinlendikten sonra, hoparlörler aracılığıyla meydana da yansıyan şu konuşmasını zorlukla yapar:
“Bana vurdular. Neden? Neden fikirlerimiz bu denli şiddete neden oluyor? Neden barışı sevmiyorlar? Neden diğer örgütlere saldırmıyorlar? Yanıtı basit. Diğerleri, milliyetçiler yöneticiler tarafından kullanılıyorlar. Ve bize ihanet eden müttefiklerimizi rahatsız etmiyorlar. Hastanemiz, doktorumuz eksik. Ama bütçenin yarısı askeri harcamalara gidiyor. Bir top atılıyor bir öğretmenin bir aylık maaşı duman oluyor. İşte bu yüzden bize ve toplantılarımıza katlanamıyorlar. Ve bize laf atıp, saldırmaları için caniler kiralıyorlar. Dünya çapında çok fazla asker, ilerleme yönünde giden her şey ateş açmaya hazır. Ama bizim savaşımız onların da savaşı. Zayıf ve kokuşmuş bir toplumda yaşıyoruz. Atom bombası stokları dünyada yaşayan adam başına bir ton dinamite eşit. Bu gerçeklere dayanarak, bariz politik sonuçlara varmamızı engellemek istiyorlar. Ama sesimizi yükselteceğiz. Biz halka hizmet ediyoruz ve halka gerçek lazım.”
“Polis devleti yıkılsın, yabancı üsler istemiyoruz” sloganları, barış simgeli afişler, protestocular ve eli sopalı dizilmiş polisler arasında arasında toplantıdan çıkan milletvekiline yeni bir saldırı yapılır. Ve beyni ciddi darbeler alan milletvekili hayatını kaybeder.
Lambrakis’in ölümünden sonra Atina büyük çaplı protestolara sahne olur. 500.000’i aşkın insan, aşırı sağcı hükümeti protesto etmek için toplanır. Hükümet emrinde çalışan savcı, olayla ilgili olarak görevlendirilir. Savcıdan “kaza sonucu ölüm” ibaresini düşerek dosyayı kapatmasını isterler. Ancak Z harfini simgeleyen karakterlerden, dürüst ve idealist savcımız olayı derinlemesine araştırmaya devam eder. Sarayın, hükümetin, istihbaratın, ordunun, siyasetin, aşırı sağcı radikallerin ve polisin bağlantılarını ortaya çıkarır. Olay bir kaza değil, örgütlü bir cinayettir. Ordu, polis ve siyaset işbirliğinin sağcı çetelerle anlaşarak muhalif milletvekilinin katledildiği sonucuna varır. Devletin kendisinden olayı kapatması yönünde tehdit alır. Ama resmi yetkililerle sağcı çetelerin nasıl görüşüp anlaştığını fotoğraflarla ve tanıklıklarla ortaya çıkaran cesur savcımız geri adım atmaz, hepsini sanık olarak mahkemeye çağırır.
Bu süreçte dürüst ve tarafsız bir gazeteci de, savcıyla birlikte olayları ve kişileri takip eder, ilişkileri araştırır ve belgeler. O da bir Z’dir. Costa Gavras çok güçlü ve yasa tanımaz bir iktidarın engellemeleri ve tehditlerine karşı duran bağımsız yargı ile basının önemine dikkat çeker.
Dikkat çektiği başka bir şey daha vardır: Toplumsal yozlaşma. İstenilen özgür, adil ve huzurlu idealist toplumun en önemli nedenlerinden biri de budur. Burada özgür basın ve yargı kadar sosyal vicdana da dikkat çeker. Mesela saldırıyı düzenleyenler “evinden çıkarılmama, “iş bulma”, “ailelerine bakılacağı” gibi vaatleriyle bu suikast sürecinde yer alırlar. Yönetimde yer alanlar, senatörün ölümüyle, ulusal tepkilerden korunmak için “imaj karalama” kampanyası yöntemine başvururlar.
“Savcı tüm delil ve sonuçlara bizzat yaşayarak ulaştı, cezalandırılacaklar” diye beklerken, hükümetin emrini dinlemeyen ve olayı örtbas etmeyen savcı Z’miz görevden alınır. Olayların ortaya çıkmasına yardımcı olan Gazeteci Z, hapse atılır. Lambrakis suikastı sonrasında gelişen olaylar, hızlı siyasi gelişmelere yol açtı. Başbakan Konstantin Karamanlis istifa etti. Sonrasında ordu yönetimi ele geçirir. Marathon Barış Rallisi, Lambrakis anısına her yıl düzenlenen bir etkinlik haline geldi. Daha sonra, Mikis Theodorakis’in önderliğindeki siyasi örgütlenme, Yunanistan’ın ilerici hareketinde belirleyici bir rol oynadı.
Yasaklar: Sokrates-Tolstoy-Dostoyevski-Çehov… Z
Costa Gavras filmin sonunda Albaylar cuntasının yasaklarını tek tek sıralar. Aristofanes, Sokrates, Sofokles, Tolstoy, Dostoyevski, Çehov, Sartre, Samuel Beckett, Ionesco, Albee, Pinter, sosyoloji, Rus usulü kadeh kaldırma, uzun saç, mini etek, grev, ansiklopedi, basın özgürlüğü, modern matematik, modern sanat ve Z harfi sakıncalılar arasına katılır.
Masumlar, suçlular, sorumlu kurumlar, ilişkiler, nasıl organize oldukları ve sonları mı? Bunların cevabı tüm ayrıntılarıyla filmde…
Condividi: