Ayfer Selamoğlu
Güvercinlere değil McCarthy zihniyetine vurun
Dostoyevski derslerinin Milano Bicocca Üniversitesi programından kaldırılmasını protesto edenleri kutluyorum…
Sanatın, kültürün ve sanatçının “evrensel değerlerimiz” olduğunu tüm dünyaya gösterdiler…
“Güvercinlere değil McCarthy zihniyetine vurun” tavrıyla üniversiteye geri adım attırdılar…
Ve dünya döndükçe ölümsüzlüğü sürecek Dostoyevski’nin derslerinin devamını sağladılar…
Amerikalı entelektüel Howard Zinn’in dediği gibi dünyayı değiştirme sürecine katılmak için büyük, kahramanca eylemlere ihtiyacımız yok. Küçük eylemler, milyonlarca insanla çarpıldığında dünyayı değiştirebilir.
İtalyanlar birleşen tepkileriyle dünyayı değiştirme sürecine katıldılar…
Bilindiği gibi McCarthy, Soğuk Savaş döneminin Amerikalı senatörüdür. Görev yaptığı dönemde ikinci dünya savaşı bitmiş, soğuk savaş dönemi başlamıştı. Zamanın ruhunda yaratılan korku atmosferinde Amerikan Düşmanı Faaliyetler Komitesi Başkanlığı kuruldu, başına da Joseph McCarty getirildi. Mc Carthy ve adamları insanları komünist, ya da sempatizanı olmakla suçlayan kampanyalara başladılar. Komünizm korkusu yaratan McCarty’nin hiçbir delile dayanmayan iddiaları dönemin birçok önemli ismini hedef alıyor, sorguluyor, itiraflara zorluyor, tutukluyor, meslek hayatlarının sonunu getiriyordu. Bu cadı avı süresince, birçok insan işinden oldu. Fişlenmelere, tutuklanmalara maruz kaldı. Özellikle aydınların üzerinde baskı ve korku rüzgarları estirildi. Bir çok insan ülkesini terk etmek zorunda kaldı.
McCarthy zihniyetinin kara listesinde kimler yoktu ki? Bilim adamı Albert Einstein, yazar Arthur Miller, yazar Bertold Brecht, yapımcı, yönetmen, senarist ve oyuncu Orson Welles, oyuncu ve yönetmen Charlie Chaplin, yönetmen Elia Kazan ve casuslukla suçlanarak idam edilen Ethel Greenglass Rosenberg ve Julius Rosenberg… Üniversitelerde büyük kıyım yaşandı. Yüzlerce profesör ve öğretim görevlileri işten çıkarıldı. Bir çoğu baskılara dayanamayıp kendileri istifa etti.
Dostları aleyhine ifade vermesi istenen isimlerden biri de Arthur Miller’di. Miller ısrarla reddeder. Bunun üzerine pasaportu iptal edilir, yurtdışına çıkması yasaklanır. Ve hatta mahkum olur. ABD’nin yarattığı cadı avının karı koca Rosembergleri ölüme mahkum etmesi cinayetleri zirveye taşır.
Julius Rosenberg 1950 yılında bir sabah ifade vermek üzere evinden alındı. 3 yıl sonra, 19 Haziran 1953’te buluştular. Elektrikli sandalyeye oturmadan hemen önceydi. Karı koca “Atom Bombası planlarını Sovyetler’e göndermekle” suçlanıyordu. Savcıların elinde bir delil yoktu. Bu yüzden Rosenberglerle itiraf pazarlığı yaptılar. “idamdan kurtulursunuz, 30 yıl ceza alırsınız” dediler. Daha sonra bu süreyi indirdiler ama Rosenbergler ısrarla“biz suçsuzuz” dediler. Sonunda idam kararı çıktı…
1954 yılına gelindiğinde Senatör McCarthy çıtayı yükseltmişti. Listesine artık siyasetçiler, askerler, bürokratlar da giriyordu. McCarthy’nin önünü CBS’den Edward Murrow kesti. 3 Mart 1954’te “Joseph McCarty Raporu” adlı bir dosyayı televizyonda yayınladı. McCarthy döneminde yapılan insan hakları ve demokrasiye aykırı, saçma ve deliliğe varan uygulamalar sergileniyordu.
Aynı dönemde Arthur Miller de tam bir Cadı Kazanı’na dönen Amerika’da bugün bir dünya klasiği olan “Cadı Kazanı” isimli tiyatro oyununu kaleme alıyordu. Kurbanları arasında yer alan Miller’ın yazdığı Crucible, 1692’de Amerika’nın Salem kasabasında geçen gerçek bir olayı anlatır. Bölgede hegemonyasını kurmak isteyen bir tarikatın rahipleri ile başkalarının arazilerine göz diken büyük mal sahipleri iş birliği yapar. Anlaşmaya göre kasabada cadı avı başlatılacaktı. Bu operasyonda da çocuklar kullanılacaktı. Salem kasabası, gerçek bir cadı kazanına döner. Plana alet edilen çocuk yaşta genç kızlar, kendilerine işaret edilen herkes için ağızlarından salyalar akıtarak “Cadı” diye çığlıklar atmaya başlarlar. İtham edilenler hemen tutuklanıyor, “Masumum” diyenler anında idam ediliyordu. Kurtulmanın yolu itiraf etmek, af dilemek ve kulaklarına fısıldanan yakınlarının isimlerini “Cadı” diye açıklamaktan geçiyordu.
McCarthy’in cadı avının dayanılmaz boyutlara ulaşılması üzerine Senato, McCarty’i 1954 yılında “senato geleneklerine aykırı davranmaktan” suçlu buldu ve kınayarak görevden aldı. Bu olay McCarty’nin sonu oldu. Ama McCarthcy’ci yıllar Amerika’nın utanç defterine, her benzer olayda hatırlanan, dönüp dönüp yeniden bakılan kara bir sayfa olarak eklendi.
Son bir haftada yaşananlar bana yeniden McCarhty zihniyetini düşündürdü. Hata daha da ileri boyuttaydı. McCarthy’nin cadı avı çorbasına bir dönem Avrupa’yı birbirine düşüren milliyetçilik sosu da eklenmişti. Kimler yoktu ki yeni dışlama nefret listesinde! Küresel ölümsüz değerlerimiz Dostoyevski, Tolstoy, Çaykovski ve eserleri… Tolstoy’un Anna Karenina’sı… Çaykovski’nin beyaz kuğuları… Cannes Film Festivali’ne katılımı engellenen yapımcılar, yönetmenler, yazarlar, müzisyenler, senaristler ve oyuncular… İptal edilen kültür, sanat işbirlikleri… Kaldırılan kültür, sanat etkinlikleri… Rusya halkına çektikleri filmlerini yasaklayan yapımcılar… Dünyaca ünlü Rus Orkestra Şefi Valery Gergiev’in Avrupa’daki bütün konserlerinin iptal edilmesi… Küresel renklerin tek sesli barış arenası Eurovision yasağı… Kapısını kapatan spor turnuvaları ve dışlanan sporcular… Spor alanlarında kişisel başarıyla kazanılan ödüller…
2022 yılındayız. Trajikomik ama gerçek budur! Yıllar sonra, Fransız tarihçi Alain Decaux, uzun araştırmalarını değerlendirip “Rosenbergler Ölmemeli” adlı oyunu yazdı. Gelecekte de, bu günleri anlatan, “Güvercinlere değil McCarthy zihniyetine vurun” isimli bir oyun yazılır mı? Avrupa’nın göbeğinden…
Condividi: