Antik Antakya’dan Sicilya’ya Taormina’ya uzanan dinsel bağ
Gabriele Martino- Sicilya’nın denizdeki incisi, gökteki yıldızı Taormina’yı Doğu’ya beklenmedik bir şekilde bağlayan en önemli tarih, Antakya Piskoposu San Pancrazio’nun gelişini işaret eden, MS 40’tır. San Pancrazio di Antiochia figürüne odaklanalım, çünkü Taormina’nın ilk piskoposu gerçekten bir “Türk”dü!
Doğu Sicilya’nın en güzel şehirlerinden biri olarak adlandırılan İyon Denizi’nin incisi Taormina, tarihi, doğal ve kültürel güzellikleri nedeniyle yüzyıllardır cazibe merkezi olmayı sürdürüyor. Bugün onu küresel turizmdeki yeri ve önemiyle tanıyoruz. Öyle ki veriler bize sadece 2019’da, “Covid-19 pandemisinden önce”, bir yılda bir milyon yetmiş iki bin kişinin konakladığını söylüyor! Taormina şehri bugün Almanlardan Amerikalılara, Ruslardan Araplara kadar birçok farklı kimliği birleştiriyor. Kurulduğu dönemde turistler farklıydı, bugün bildiğimiz anlamda turizm yoktu. İlk turistlerden biri, bir Hıristiyandı. Daha doğrusu Sicilya ve Taormina’nın ilk Hıristiyan piskoposuydu, adı San Pancrazio di Antiochia’ydı. Ve batıyla doğuyu, yani Taormina ile Antakya şehrini sımsıkı bağlarla birleştirmişti.
Taormina ve San Pancrazio’nun tarihi
Önceki çalışmalar yalanlasa da, MÖ 358’de Sicilya’daki ilk Yunan kolonisi olduğu düşünülen, şu anki Giardini Naxos’u MÖ 413’te kuranlar, Taormina’yı da küçük bir köy olarak kurmuştu. Taormina, görkemli ve karanlık dönemlere şahitlik etmiş, ünlü Antik Tiyatro’nun ilk temellerini atan Yunanlılardan, Antik Tiyatro’yu tamamlayan ve Taormina’yı görkemli villalar ve sokaklarla süsleyen Romalılara, Bizanslılardan Araplara, Normanlardan, Bourbonların saltanatından günümüze kadar usulca geçmiştir. Ancak Taormina’yı Doğu’ya beklenmedik bir şekilde bağlayan en önemli tarih, Antakya Piskoposu San Pancrazio’nun gelişini işaret eden, MS 40’tır. San Pancrazio di Antiochia figürüne odaklanalım, çünkü Taormina’nın ilk piskoposu gerçekten bir “Türk” idi! Bugün Antakya şehri artık yok, yakındaki modern şehir adını eski şehrin yeniden yapılmasıyla aldı ve bugün Antakya olarak anılıyor. San Pancrazio, MS 40 yılında imparator Caligula’nın altında paganizmle savaşmak için Taormina’ya gelen genç bir adamdı. San Pancrazio Kudüs’e gitti ve İsa’yı gördü, Kudüs’ten dönüşünde bizzat San Petrus tarafından piskopos olarak görevlendirildi ve Sicilya ile Taormina’nın ilk piskoposu oldu. Ardından 9 Temmuz’da MS 98’de putperest bir “Artagato” tarafından öldürüldü ve o andan itibaren San Pancrazio figürü Sicilya’da Hıristiyanlaştırmanın önemli bir unsuru haline geldi. Bugün San Pancrazio, Taormina şehrinin koruyucu azizi olarak biliniyor ve her yıl yerel halk, San Pancrazio’nun ölümünü 9 Temmuz’da görkemli ve ciddi bir tören ve geçit töreni ile anıyor.
Taormina’daki San Pancrazio Kilisesi
Şimdi San Pancrazio Kilisesi’nin inşası ve geliştirilmesinin üzerinde duralım. Mevcut kilisenin temelleri, kazılar sırasında bulunan çok sayıda arkeolojik keşfin verilerine göre, Jüpiter-Serapis’e adanmış önceki pagan tapınağının antik temellerine ait büyük yerel kireçtaşı bloklarına dayanmaktadır. San Pancrazio’nun ölümünden sonra kemikleri, Bizans döneminde önemli bir referans noktası haline gelen antik tapınağa yerleştirildi ve bu da Hıristiyan kilisesinin inşasına yol açtı. Unutulmamalıdır ki, Taormina ve Sicilya Bizanslılar tarafından fethedildi ve özellikle Taormina şehri, 902’deki Arap fethine kadar Bizans’ın elinde kaldı. Başkenti Konstantinopolis, yani günümüz İstanbul’u, olan Bizans İmparatorluğu’nunun o zamanlar hâlâ bir Hristiyan krallığı olduğunu hatırlamalıyız. Konstantinopolis şehrinin, MS 313’te Milano Fermanı ile Hıristiyanlara ibadet özgürlüğü veren İmparator Konstantin sayesinde, Roma İmparatorluğu’nun başkenti olduğu ve Batı Roma İmparatorluğu 476’da Romulus Augustulus’un tahttan indirilmesiyle sona erdiğini, Doğu Roma imparatorluğunun bir milenyumdan daha fazla ayakta kalmış olduğunu hatırlamakta fayda var.
Bu nedenle, Taormina’daki San Pancrazio kilisesi, Bizanslıların Sicilya hakimiyeti sayesinde inşa edilmiştir. Orijinal Bizans Hıristiyan kilisesinin boyutu daha küçüktü, örneğin küçük duvarlı pencerelerin varlığından bunu anlayabiliriz; bunun yerine, mevcut kilisenin geçmişi Barok dönemine kadar uzanıyor, aslında önceki kilisenin genişletilmesine karar verilmişti, ancak Yunan-Roma tapınağının antik temelleri değişmeden kalmıştır, hala dışarıdan görülebilir durumda. Küçük kilisenin önünde dıştan sivri kemerli küçük bir avlu, dışta bir çan kulesi ve yerel mermer işlemeli taşlarla süslenmiş çok güzel bir giriş kapısı vardır. Bununla birlikte, iç mekan, gerçek Barok ihtişamıdır, mermer kakmalar ve ardışık Taormina’dan önceki piskoposlarının yaşamını betimleyen büyük tuvaller, büyük orta nefi zenginleştirir, büyük bir yuvarlak kemer, kırmızı mermerden oluşan Taormina mihrabı bulunan, papazlık alanına açılır. O halde şunu söyleyebiliriz ki, İyonya’nın incisi ile Türkiye’yi ayıran uzaklığa, binlerce kilometrelik mesafeye rağmen bağ, her zamankinden daha güçlü ve bu bağ, kozmopolit kültürünü keşfetme ve taşıma arzusunu Taormina’ya sonsuza dek getirecektir.
Condividi: